"EV ALMA, KOMŞU AL" SÖZÜNÜ MUMLA ARAYANLAR İÇİN.
Tasarrufun iptal davaları

Amacın hakkaniyetli olduğu, alacaklının haklarının korunması yolunda iptal davalarının önemli bir işleve sahip olduğu düşünülebilir, bu doğrudur da.Ancak sorun iyi niyetli üçüncü kişilerin durumunun ne olacağıdır.

"Herkes birbirinden saklamaya çalışıyordu gözlerini, ama Ayşe Hanım daha fazla dayanamadı ve gözlerindeki ıslaklığı salıverdi, düpedüz ağlıyordu.Dile kolay tam yirmi üç yıldır çalıştığı fabrikadan, artık neredeyse ellerinin bir parçası olmuş dokuma tezgahından, en çok da arkadaşlarından ayrılıyor olmak yüreğini burkmuştu. Bu fabrikada emekli oluncaya kadar kalabilmeyi başarmış ender işçilerdendi. Tek tek hepsiyle vedalaştı, arkasına bakmadan yürüyüp gitti."

"Emekliliğinin ilk gününde ev işi dahi yapmayacağına dair çok eskiden sözü vardı kendisine. Bugünü hayattaki tek varlığı oğlu Hasan için şöyle münasip bir ev arayarak geçirecekti. Evi alabilirse, terhisine iki ay kalan Hasan'ı döndüğünde evlendirmeye kafasına koymuştu.İçinde emekli ikramiyesine ait banka cüzdanının bulunduğu çantasına daha bir sıkı sarılarak Bakırköy dolmuş durağının yolunu tuttu."

"Giriş katı olması biraz canını sıktı ama, yaşlılıkta merdiven çıkmak zorunda kalmayacağını düşünerek rahatladı, hem ev de fena değildi. Ne de olsa sahipleri esnaf insanlardı, evin her yerini özenle yaptırmışlardı. Hemen oracıkta kararını verdi, ertesi gün tapu dairesinde buluşmak üzere mal sahibi ile vedalaştı. Saat altıya geliyordu. "Hasan neredeyse telefon eder" diye söylene söylene çıktı kapıdan."
"Artık rahata ermişti. Kendi evlerine yerleşmiş, oğlunun evlendirmiş ve geliniyle oturmuş sohbet ediyordu, daha ne isterdi ki. Birden kapı çaldı, birbirlerine soran gözlerle baktılar. Bu saatte kim olabilirdi? Hasan'nın işten gelmesine daha üç saat vardı. Kapıyı gelini açtı, birkaç dakika sonra korku ve merak dolu bir yüzle geri döndüğünde elinde iki tane zarf vardı. Ama bu zarflar bildiği mektup zarflarına benzemiyordu, bir kere renkleri sarıydı ve ince uzundular. Aceleyle nereden geldiklerini okudu; Biri Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesi'nden diğeri de Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı'ndan geliyordu. Bir hususta ifadesine başvuracaklarmış. Korkuları ve merakları bir kat daha artarak mahkemeden gelen zarfı açtı ve neye uğradığını şaşırdı, evini, tüm birikimini yatırdığı evini elinden alacaklardı. Satışın iptalini isteyen dava dilekçesini elinden düşürdü, bayılmıştı."

Yukarıdaki öykü bölümlerindeki isimler hayal ürünü olmakla birlikte, yaşananların gerçekte pek çok somut örneği olduğunu biliyoruz. İcra ve İflas Kanunu'nun 277. ve devamı maddelerinde düzenlenen Tasarrufun İptali Davaları'na muhatap olan ve yukarıdaki örnekte olduğu gibi gerçek bir satın alma işlemi yapmalarına karşın onulmaz sıkıntılara ve acılara gark edilen iyi niyetli sade yurttaşların, yatırım yapmaktan başka bir amacı olmayan tacirlerin durumunu bir parça olsun ortaya koyabilmek ve bu çerçevede iptal davalarının koşulları, amacı, özellikle Bankaların açtığı davalarda bu amaca uygun (!) ihtiyati haciz ve nihai mahkeme kararlarının sonuçları, Yargıtay uygulaması ve yerel mahkemeler kararlarındaki çelişkilere dikkat çekmek bu yazının konusunu oluşturuyor.

I- TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ AMACI NEDİR?
İcra ve İflas Kanunu 277. maddesinde her ne kadar tasarrufun butlanına hükmettirmekten söz ediliyorsa da; buradaki butlan maddi anlamda bir butlan değildir. Bir diğer deyişle iptal kararı sonucu mülkiyet durumu değişmez de sadece alacaklının iptal edilen tasarruf konusu mal üzerinde, o mal sanki borçlunun imiş gibi haciz tatbik ettirerek sattırıp, satış bedelinden alacağını elde etmesi hakkı vardır. Zaten bu nedenledir ki, satış bedelinden arta kalan miktar, borçluya değil mülkiyet hakkı sahibi üçüncü kişiye verilir.

Buraya kadar amacın hakkaniyetli olduğu, alacaklının haklarının korunması yolunda iptal davalarının önemli bir işleve sahip olduğu düşünülebilir, bu doğrudur da. Ancak sorun iyi niyetli üçüncü kişilerin durumunun ne olacağıdır. Satış iptal edilip de malı haczedilip satılan, ya da dava süresince tapu kaydına ihtiyati haciz konulması nedeniyle malını satamayacak olan iyi niyetli üçüncü kişinin uğradığı zararı borçlu-satıcıdan talep edebileceğini söylemek yeterli midir? Bu sorunun cevabı "hayır"dır. Öyle ise, mahkemelerce tasavvufun iptali davalarının koşullarının davanın başında ve tüm tarafları için gerçekleşip gerçekleşmediğinin titizlikle araştırılması ve koşulları gerçekleşmiş ise İ.İ.K. 281.'e göre ihtiyati haciz kararı verilebilmesi, bu kararın da mutlaka yeterli orandaki teminata bağlanması gerekmektedir. Oysa, özellikle davacı tarafın banka olduğu davalarda icra dosyası dahi celp edilmeden ve üstelik de teminatsız olarak ihtiyati haciz kararları verildiği sıklıkla görülmektedir.

II- İPTAL DAVASININ KOŞULLARI
Gerek İ.İ.K 277. ve devamı maddeleri ve gerekse Yargıtay uygulaması ile şekillenen iptal davasının koşullarını, davanın tüm tarafları için ayırarak ve açıklayarak ortaya koyduğumuzda pek çok soru işareti silinecektir.

Buna göre;
1. Borçlu aleyhine, kesinleşmiş ve gerçek bir alacağa dayanan icra takibine geçilmiş ve bu icra takibinin de kesinleşmiş olması (kesinleşmemiş ilamsız takip aşamasındaki ihtiyati haciz zaptı ile iptal davası açılmışsa bekletici mesele yapılarak takibin kesinleşmesi beklenilmelidir (1).
2. İptali istenilen tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış ve davanın da tasarrufun yapıldığı tarihten sonraki beş yıl içinde açılmış olması,
3. Borçlu hakkında alınmış geçici veya kesin aciz vesikası bulunması (istihkak davasında karşı dava olarak açılan iptal davasında ve iflas halinde aciz vesikası şartı aranmaz).
Hallerinde tasarrufun iptali davasının esas incelemesi yapılabilecek ve olayın özellikleri ile İ.İ.K 277.ve devamı maddelerindeki esasa ilişkin diğer vakalar da araştırılarak sonuca göre bir hüküm tesis edilecektir.

Burada özellikle vurgulanmak istenilen, aciz vesikasının ne olduğunun, sunulan belgenin aciz vesikası niteliğinde sayılıp sayılamayacağının ve aciz vesikasının ne zaman sunulabileceğinin olayın özellikleri içinde değerlendirilmesi ayrıca ivazsız tasarruflar dışındaki tasarruflarla ilgili olarak da, "borçlunun, iyi niyetli bir şahıstan veya basiretli bir tacirden beklenilmeyecek tasarruflarla mevcudunu eksilttiği ve üçüncü şahsın da bu durumu ve muamelenin mahiyetini bildiği veya bilmesi gerektiği hallerde yapılmış olan tasarrufları batıldır"(İ.İ.K.280) Maddi vakasının gerçekleşip gerçekleşmediğinin iyi araştırılması gerekliliğidir. Bu noktada yargıcın vicdani kanaati elbette belirleyici olacaktır.

III- ACİZ VESİKASI
İ.İ.K. 143.maddesinde kesin aciz vesikası tanımlanmıştır. Alacaklı satıştan sonra (takibin son safhası) paraların paylaştırılmasında satış tutarından alacağının tamamını alamamışsa kendisine bir aciz vesikası verilir. Geçici aciz vesikası ise İ.İ.K. 105'de tanımı bulunur. Haciz sırasında "haczi kabil mal bulunmazsa bu haciz tutanağı 143.maddedeki aciz vesikası hükmündedir.Haczi kabil mal bulunurda bunların kifayetsizliği anlaşıldığı surette dahi tutanak muvakkat aciz vesikası yerine geçerek alacaklıya 277.maddede yazılı hakları verir."

Uygulamada özellikle İ.İ.K. 105. maddesinde yazılı mahiyetteki aciz vesikası tartışma yaratmaktadır. Pek çok alacaklının ilgisiz tapulara yazdırdığı haciz talimatlarına gelen ret cevapları ve/veya ilgisiz adreslerdeki menkul haczine ilişkin haciz zabıtları ile iptal davları açtıkları gözlenmektedir. Geçici aciz vesikası ile ilgili farklı sonuçlar çıkarılabilecek türden mevcut Yargıtay kararları arasından Yargıtay 15.HD.'nin 18.11.1983 tarihli 3495-3079 sayılı kararı, koşulları oluşmayan iptal davaları açılarak mahkemelerin bu şekilde uzun süre meşgul edilmesini önleyecek net bir tablo ortaya koymaktadır.
"01.02.1983 tarihli haciz tutanağında, sadece borçlunun (evinde) haczi kabil eşya olmadığı yazılı olup, borçlunun hiçbir yerde, taşınır veya taşınmaz (başkaca) haczi kabil malları bulunmadığı, alacak miktarını karşılamadığı yolunda herhangi bir kayıt mevcut olmadığı gibi davacıya verilmiş bir aciz belgesi (İ.İ.K. 143)' de yoktur. O halde söz konusu haciz tutanağı bir aciz belgesi niteliğinde sayılmayacağından ve olayda dava koşulu gerçekleşmediğinden, davanın reddine karar verilmesi gerekirken..."

Dava şartı olan aciz vesikasının henüz dava açılırken ibraz edilmesi gerekip gerekmediği öğretide tartışmalı olmakla birlikte, önceleri davanın başında aciz vesikası ibraz edilmemesi halinde koşulları oluşmadığından davanın reddi gerektiği şeklinde karar oluşturan Yargıtay'ın son kararlarında bu görüşü değişmiştir. Yargıtay dava şartı olan aciz vesikasının sunulma zamanı konusunda esnek bir tutum izlemekte, ancak dava açılırken aciz vesikası sunulmamış ise yargıcın bu hususu resen gözeteceği ve öncelikle davacıya aciz vesikası ibraz ettireceğini belirtmektedir (2).

O halde, aciz vesikasının, mahkemece talep edilmesi, talebe ve verilen süreye rağmen davacı tarafından sunulmaması halinde davanın reddi gerekmektedir. Yargıtay'ın esneklik gösterdiği hal, davanın önkoşulunun oluşmaması nedeniyle yerel mahkemece davanın reddinden sonra temyiz incelemesi sırasında dahi aciz vesikasının ibraz edilebileceğidir.

IV- İYİ NİYETLİ ÜÇÜNCÜ KİŞİLERİN DURUMU
Aslında İ.İ.K. 279/son cümle; "Bu tasarruflardan istifade eden kimse borçlunun hal ve vaziyetini bilmediğini ispat eylerse iptal davası dinlenmez" ve 282/son cümle; "İptal davası iyi niyetli (M.K. m.3) üçüncü şahısların haklarını ihlal etmez" düzenlemeleriyle iyi niyetli üçüncü kişilerin haklarını korumaktadır.

Ancak uygulamada, özellikle son yıllardaki ekonomik bunalımların sonucu olarak pek çok şirketin borca batması, pek çok esnafın kepenk kapatması, mal kaçırma iddialarına ve mahkemelerde iptal davacıları yararına neredeyse bir ön kabul oluşmasına zemin hazırlamıştır. Öyle ki; "davulcuya kız verilmez" deyimi gibi, "tacirden ev alınmaz" deyimi yer bulmaya başlamıştır. Ortada bir kredi alacaklısı banka, hakkında takip yapılmış bir borçlu ve tasarruf var ise açılan bir iptal davası hemen davanın başında teminatsız verilen ihtiyati haciz kararları ve bu düşünceye yol açmaktadır.

Tasarrufun yapıldığı tarihte dışarıdan bakıldığında ticari itibari ve ekonomik durumu son derece iyi görünen ya da o ara nakit paraya ihtiyacı olduğunu beyan eden bir gerçek ya da tüzel kişiden bedelini ve vergilerini ödeyerek menkul ya da gayrimenkul bir mal alımı yapılması hayatın doğal akışına uygundur. Hiçbirimiz evini ya da örneğin arabasını alacağımız kişiden bilançosunu ya da sabıka kaydını getirmesini istemeyiz. En çok, tedbirli biri gibi tapu kaydını veya trafik tescil dosyasını inceler ve buna göre mal alımı yaparız. Aksi, düşünceyle, birikimlerini değerlendirmek suretiyle iyi niyetli herhangi bir yurttaşın yaptığı her tasarrufun iptale tabi olmasının tartışılması sonucuna kadar varılabilir ki bu, Anayasa ile güvence altına alınmış olan mülkiyet ve dolayısıyla mülk edinme hakkının tehlike altında olduğu gibi vahim bir tablo ortaya çıkarır.

Bu nedenlerle, mahkemelerimizce tasarrufun iptali davalarında dava koşullarının titizlikle araştırılarak, özellikle iyi niyetli üçüncü kişilerin haklarına halel gelmemesinin gözetilmesi önem taşımaktadır.

V- SON SÖZ
Sadece iptal davaları ya da yargıçlar için değil, tüm hukuksal sorunlar ve tüm hukukçular için düstur edilnilmesi gereken sözü elbette ben söylemeye kalkışmayacağım. Zaten söyleyen zamanında söylemiş, bana belki bir kez daha aktarmak düşüyor.

Andreas B. Schwarz'dan;
"SOMUT OLAYDA HUKUK KURALLARINA DAYANARAK VARDIĞINIZI SANDIĞINIZ SONUÇ YADA ÇÖZÜM,AKIL VE MANTIĞA, HAKKANİYETE, GEREKSİNMELERE VE BÖYLECE HUKUKA GÜVENİNİZE TERS DÜŞÜYORSA, HUKUKTAN DEĞİL,KENDİ HUKUKÇULUĞUNUZDAN KUŞKU DUYMALISINIZ. GERÇEKTEN MODERN HUKUKTA BAŞTA MEDENİ KANUNUN 2.MADDESİNDEKİ DÜRÜSTLÜK KURALLARI, DOĞRU YORUMLAMA YÖNTEMLERİ VE YARGICIN TAKDİR HAKKI SİZE,AKIL VE MANTIĞA,HAKKANİYETE VE GEREKSİNMELERE, BÖYLECE HUKUKA GÜVENİNİZE UYGUN BİR ÇÖZÜMÜ MUTLAKA SUNACAKTIR. ONU ARAYIP BULMAK SİZE DÜŞER."

(1) Yargıtay 15. H.D. 16.12.1991 5544-6014 sayılı karar
(2) Yargıtay 15. H.D. 11.04.1991 1387-1922 sayılı karar

Av. Ahmet ÇOBAN